Silahlı Kuvvetler Birliği 'nin başarısız müdahale girişimlerinin ardından örgütün üst düzey yöneticilerinden birisi olan Talat Aydemir de Kore Savaş Birliği'ndeki görevinden dönmüştür. Aydemir , ülkeye dönüşünün ardından Silahlı Kuvvetler Birliğiyle anlaşmazlığa düşer. 

Silahlı Kuvvetler Birliği Başkanı Cevdet Sunay; 'Seçimler yapılmış, Meclis toplanmış, ardından da İnönü başkanlığında hükümet kurulmuştur. Yani bir müdahaleye gitmenin zamanı değildir. Ben hükümet kurulurken İnönü 'ye söz verdim', diyecek, Aydemir ise Sunay 'a karşı çıkarak 'Ben bu davaya baş koydum. Kararımdan dönmem' diyerek rest çekecek ve Silahlı Kuvvetler Birliği ile yolunu ayıracaktır. Bu andan itibaren Aydemircilerin İnönücülüğe karşı
Atatürkçülüğe dönüş mücadelesi başlamış olur 

Aydemirciler İnönü 'yü Atatürk 'e karşı çıkmakla suçluyor

Talat Aydemir Silahlı Kuvvetler Birliği ile olan bağını kopartırken bütün eleştirilerini de İnönü üzerinde yoğunlaştırıyordu. Aydemir, İhtilalin güçlü albayı ve CHP'nin iktidara biran önce gelmesi için MBK ile anlaşmalı olarak demokrasiye geçişin hesapları yapıldığı tezine sert çıkışlar yapan kişi olarak tanınmaktaydı.

27 Mayıs 'ın seçimlerle tasfiye edildiğini ve Atatürkçülüğe değil İnönücülüğe dönüldüğü gerçeğini gören Aydemirciler İnönü 'yü ağır biçimde eleştiriyorlardı: '...memleketi yönetme sanatı çoktan geçmişti. Çevirdiği entrikalar faydadan çok zararlı oluyordu. Bölücü bir zihniyeti vardı. Bu taktiğini 27 Mayıs 'tan sonra en gözde örgüt olan Silahlı Kuvvetler Birliği içinde de tatbik etti... Örneğin demokratik Anayasa savunucusuydu fakat kendisi için anayasa mevcut değildi. Diğer bir deyimle partilere, örgütlere, kurumlara ve halka anayasanın gereklerini gösteriyordu fakat kendisi anayasanın üstünde ve dışında kalan bir imtiyazlıydı. Hırslı bir politikacıydı ve yaşı hırsını yenememişti. Atatürk 'e karşı çıkışları da hırsını yenememiş olmasındandır. Atatürk bile onu affetmemiştir.'

Aydemirciler; Halk iradesini hakim kılmanın yolu devrimdir

Talat Aydemir liderliğindeki 22 Şubatçılar 27 Mayıs'ın toplumsal bir devrim hedefiyle yola çıktığını ancak gelinen aşamada iktidarın CHP-AP iktidarına teslim edilerek 27 Mayıs 'ın asıl hedefinden saptırıldığını düşünüyorlardı. Ülkeyi 27 Mayıs'a sürükleyenin bizzat parlamenter sistem olduğunu savunan Aydemirciler parlamentarizme karşı devrim fikrini öne çıkarıyorlardı.

Osman Deniz ve Cevat Kırca iktidarın İnönü ve AP 'ye teslim edilmesine şu sözlerle karşı çıkıyorlar:
 

'Düzen değişikliğine gitmek kaçınılmazdı ve şekilci demokrasilerde düzen değişikliğine seçim sandıklarından geçilerek varılamazdı. Seçim sandıklarında varolan zihniyet demagojiye bağlı kaldıkça, oportünizme hizmet ettikçe ve aldatılan halk kitlelerinin bilinçlenmesi fanatik engellerle önlendikçe sandıktan çıkanlar daima tutucu zihniyetin sahipleri olmakta devam edecek, böylece düzen değişikliği arzusundaki devrimciler iktidara gelemeyeceklerdir.'
 

'Şekli demokrasilerde var gibi görünen milli irade gereği aslında yanıltıcıdır. Şöyle ki oy sahibi olan kitlelerin neyi istediği ve kime hizmet ettikleri şuuru aldatıcı metodlarla bozulmakta ve seçim havası içinde iktidar etme hırsına kapılanların yanıltıcı telkinleriyle yaratılan hayali bir irade hakim kılınmaktadır. Gerçekte iddia edilen milli irade değil, hayali bir iradedir.'


'Böyle olunca da halkın yararını dile getiren devrimler yoluyla varmak isteyen kadrolar ülkenin kaderine sandıktan geçerek el koyamamaktadırlar. Bu yol kapanınca da devrimcilerin yönetime geçmesi sandık dışından olabilecektir. Bu yolun adı ihtilaldir.'


20/21 Mayıs 1963 

Üst düzey komutanlardan teğmenlere kadar birçok subay emekli edilerek Ordu 'dan uzaklaştırılırken Başbakan İnönü Meclis 'te yaptığı konuşmada 'Harp Okulu öğrencileri aldatılmıştır' diyerek olayların büyüklüğünü örtbas etmeye çalışır. Bu açıklamanın gazetelere yansımasıyla birlikte ertesi gün İstanbul 'a izinli gelen Harp Okulu öğrencileri Taksim Cumhuriyet Anıtına üzerinde 'Atatürk ve Türk Ulusu ... Harbiyeli aldanmaz yazan bir çelenk bırakacaklardır.

22 Şubat 'ta yaşanan başarısızlığa rağmen 22 Şubatçılar yeni bir harekete girişmekte gecikmeyeceklerdir. 20/21 Mayıs 1963 gecesi ikinci bir deneme daha gerçekleştirilir. Yapılan planda Meclis 'in feshedilmesi bakanlıkların işgali, Genelkurmay ve kuvvet komutanlıklarının kontrol altına alınması öngörülüyordu. İstanbul ve Ankara 'da başlayan yönetime el koyma girişiminde ilk adım radyo istasyonlarının ele geçirilmesi ve ihtilal bildirisinin okunmasıydı.

Planın ilk aşaması başarıyla uygulanmış, Ankara 'daki radyo istasyonu ele geçirilerek Silahlı Kuvvetlerin içinde bulunulan kötü duruma son vermek için yönetime el koyduğu anonsuyla ihtilal duyurulmuş oluyordu. Ancak radyo binasına giden tank birliği henüz emniyeti sağlamadan yapılan ihtilal duyurusu karşıt güçleri hemen harekete geçirmişti.

Basit birkaç hata bütün planları bozmuş ve başarısızlığa yol açmıştı. 21 Mayıs denemesinin başarısız olmasının ardından Talat Aydemir , Binbaşı Fethi Gürcan , Yarbay Osman Deniz ve üsteğmen Erol Dinçer tutuklanmış ve yapılan yargılama sonucunda idam cezasına çarptırılmışlardı.



Talat Aydemir

 

Fethi Gürcan 
Daha sonra Erol Dinçer ve Osman Deniz idam edilmekten kurtulmuşlarsa da Aydemir ve Gürcan idam edilmişlerdi. Böylece 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 tarihlerinde gerçekleştirilen iki girişimin liderleri ortadan kaldırılmış ve 27 Mayıs 'ı yeniden devrimci rotasına oturtma çabaları sonuçsuz kalıyordu.

Ben ihtilalciyim, bugün serbest kalsam yine ihtilal yaparım!

Devrim yapma amacıyla harekete geçen ve bu girişimlerinin bedelini hayatlarıyla ödeyen subaylar yargılanmaları aşamasında da devrimci bir tavır sergilemişlerdir. 22 Şubatçıların liderlerinden Fethi Gürcan devrimci bir subayın karakterini yargılama aşamasında yaptığı savunmasında ortaya koyacaktır: 'Ben ihtilalciyim. Bugün serbest kalsam yine ihtilal yaparım. Benim giremeyeceğim garnizon yoktur. Girdiğim garnizonu da harekete geçirir ve ihtilal yaparım.'

Bu konuşmayı yaptığı sırada Gürcan kendisini bekleyen sonun farkındadır ancak yine de ideallerinden taviz vermeyecek kadar devrimci bir bilince sahiptir ve bu sözlerin ardından mahkemece idamla cezalandırılır ve asılarak idam gerçekleştirilir.

Aydemir ve Gürcan 'ın idam edilmelerinin ardından 1459 Harp Okulu öğrencisinin okulla ilişiği kesilir ve büyük bir tasfiye operasyonuna girişilir. Bu hareketlere katılan subay sayısı o kadar fazlaydı ki Ordu içinde girişilen tasfiye operasyonu bir noktadan sonra yarıda bırakılmak zorunda kalındı.